Bir uçak düşünün,
120,000 metre irtifa ve toplam yaklaşık 200 kilometre mesafeden bir havaalanına
indirmeniz isteniyor. Uçağı indirmek için size verilen süre 1 saat.
Ayrıca bir koşul daha var, ana motorlarınız çalışmıyor. Uçağı indirmek için
harekete geçtiğiniz andan itibaren pas geçme hakkınız da yok.
Bunun neredeyse
mümkün olmadığını düşünüyorsunuz öyle değil mi? Hatta uçaktan korkan biri için
çok kötü bir şaka gibi de gelebilir. Ama yanılıyorsunuz. Yakın geçmişin teknolojisi
ile geliştirilen uzay mekiklerinin mürettebatları bunu her uzay yolculuğunda yaptı.
Mekiğin dünyaya dönüşünde ana motorların hiçbiri çalışmıyor. Dönüş yolculuğu
başladığı andan itibaren pas geçme hakkı bulunmuyor ve mevcut irtifa ve
mesafeden pisti tam tutturmaları gerekiyor. Zaten bu nedenle eskiden bir
kullanımlık olan uzay araçlarından farklı olarak bunlara mekik adı verilmiş.
Uzay mekiğinin uçuş manevraları birbirine benzer 5 bilgisayar tarafından kontrol edilir. Bunların 4’ü yazılım ve donanım olarak
birbirinin tamamen eşdeğeri olarak üretilmiştir. 5. bilgisayar ise farklı
tasarıma sahip olmasına rağmen aynı işlemleri yapar. Aktif çalışan 4 bilgisayar
elde ettikleri sonuçları birbirleriyle karşılaştırırlar. Eğer içlerinden biri çoğunluğun
elde ettiği sonuçtan farklı bir sonuca ulaşırsa, çoğunluk tarafından devre dışı
bırakılır. Kalan 3 bilgisayar aktif olarak çalışmaya ve sonuçları karşılaştırmaya
devam eder. İşlemler böylece sürer gider. Eşitlik durumunda, örneğin 4
bilgisayardan ilk ikisi bir sonuca, diğer ikisi de birbirinin aynı başka bir
sonuca ulaşmışsa kura çekilir. Kazananlar devam eder, diğerleri devre dışı
kalır. 4 aktif bilgisayarda da hata olursa, farklı yazılım ve donanımla aynı
işi yapan 5. bilgisayar devreye girer. Tüm bunlara rağmen bilgisayarların
tamamı devre dışı kalırsa mürettebat iniş işlemini manuel yürütür. Bu esnada
da şimdiki modern uçaklarda kullanılan "fly-by-wire" teknolojisi
kullanılır. Yani mürettebatın manevra için yaptığı kontroller doğrudan hidrolik
sistemlere gitmez, kablolar aracılığıyla küçük servo-motorlara iletilir. Servo-motorlar
da gerçek uçuş birimlerini kontrol eder.
İniş esnasında mekik
doğru süzülme açısı ile yerküreye ilerler. Bilgisayarlar, dünyanın dönüş hızını
dikkate alır, yerküreye yaklaşırken havada dairesel hızın yeryüzündeki doğrusal
hıza dönüşüm hesaplarını yapar ve izdüşümü mesafesini bulur. Bulunan sonuca göre
de pozisyonda düzeltmeler yapılır. Yörüngeden ayrılıp teker koyana dek iniş
boyunca mekiğin hızı saatte 30.000 km’den 350 km’ye düşürülür. Bunun için mekik
atmosfere ters takla atarak girer, sonra da bir düz takla atarak doğrulur. Sonrasında
da bir dizi "S" biçimli dönüş yapar. Süzülme esnasında saniyede 50 metre gibi bir
değerle irtifa kaybeder. Bu esnada olabilecek hava olaylarını hiç anlatmayayım.
Doğrusu her düşündüğümde büyülenirim ve insanların teknolojide ulaştıkları
noktaya tekrar tekrar şaşırırım.
Gelelim yazılım
dünyasında "geriye doğru uyumluluk" konusuna. Yeni geliştirilen bir
ürün, eski sürümler veya teknolojiler tarafından da kullanılabiliyorsa "geriye
doğru uyumlu" olarak nitelenir. Geriye doğru uyumluluk konusu eğer abartılırsa
yaratıcılığı önler ve gelişimi durdurur. Kullanıcılar çoğunlukla geriye doğru
uyumluluk ister, yazılım geliştiriciler ise yeni kabiliyetleri kullanmak için bundan vazgeçmek etmek ister. Amacım burada kimin haklı, kimin haksız olduğunu tartışmak
değil. Fakat konuyu uzay teknolojisine benzeştirirsek geriye doğru uyumluluk, uzay
mekiğinin Roma İmparatorluğu dönemindeki ilk atlı arabalar ile uyumlu
üretilmesine benzer. Evet, kulağa komik geliyor, ama teknoloji harikası uzay
mekiği ile Roma İmparatorluğu dönemindeki atlı arabalar arasında bir tür uyumluluk
var. Şaşırdınız mı?
Romalılar ilk
atlı arabaları tasarlarken, dengeli ve rahat bir sürüş için arabayı koştukları
at ile tam olarak paralel olmasına dikkat ettiler. Daha yüksek performans
içinse iki atı yan yana arabaya koştular. Hatta ikiden fazla at
kullandıklarında da atları ikili sıra halinde yan yana koştular. Dengeli
sürüşün koşulu paralellik idi ve bunu iki at için uyguladıklarında arabanın eni,
yan yana duran iki atın her birinin ortasından geçen kesitler arasındaki mesafe
kadar olmalıydı. Mükemmel arabanın genişliğini bu şekilde hesapladılar. 1800’lü
yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk demiryolları tasarlandığında,
geriye doğru uyumluluk kaygısı ile vagonların genişliği eski atlı arabalar ile
aynı yapıldı. Böylece tren rayları arasındaki mesafe, 4 feet ve 8.5 inch, yani yaklaşık
142 cm olarak belirlendi. Bu hesaba göre raylar döşendi, tüneller açıldı
ve trenler geliştirildi.
1981 yılında ilk görevine
gönderilen uzay mekiği Columbia’nın tasarımında ilk kalkış için sağda ve solda olmak üzere iki katı yakıt tankı
kullanıldı. Yakıt tankları Florida’da kalkış rampasının olduğu üsse Utah’tan
trenle getirildi. Tren yolculuğunu ve tünellerin genişliğini hesaplayan mühendisler
yakıt tanklarını buna uygun genişlikte tasarladılar. Geriye doğru uyumlulukta
ısrarcılık bir kez daha tasarımcıları sınırlandırdı ve belki de geliştirilebilecek
daha iyi çözümleri engelledi.
Roma
İmparatorluğu’nun atlıları uzay mekiğini hiç göremedi ama onun teknolojisine
bir şekilde etki etti. 1986 yılında yakıt tankındaki çatlakta oluşan sızıntı
nedeniyle kalkıştan kısa bir süre sonra infilak eden Challenger’ın sonunu
geriye doğru uyumluluk mu getirdi bilemeyiz. Ama benim düşünceme göre her şeyi
silip sıfırdan başlamak size her zaman yeni ufuklar açar. Değilse kendinizi bir
anda "atların gerisine" kadar uyumlu bulursunuz.