15 Aralık 2013 Pazar

Bir Böceğin Yaşamı

Önceki yazılarımda bilgisayar işlem gücünü ölçmenin oldukça karmaşık olduğundan bahsetmiştim. Öyle ki, ilk bilgisayarlar işlem gücü yerine, içerdiği vakumlu lamba sayısı ile anılırdı. Bu da bilgisayarın kapladığı alanı belirliyordu. Örneğin 1946 yılında geliştirilen ENIAC I adlı bilgisayar 167 metrekare iken, 1948 yılında geliştirilen IBM SSEC, 93 metrekare büyüklüğünde idi. Böylesine büyük yapıların içinde canlı varlıkların yaşaması da aslında doğal karşılanmalı.

9 Aralık 1906 yılında New York şehrinde dünyaya gelen Grace Murray Hopper, Yale Üniversitesi’nde Matematik ve Fizik eğitimleri aldıktan sonra akademik olarak iyi bir kariyere ulaştı. Hemen ardından da Amerikan Donanması’na katılarak ilk bilgisayarlar üzerinde çalışmalar yapmaya başladı. COBOL programlama dilinin geliştirilmesine ön ayak oldu ve ilk derleyicilerin de geliştirilmesinde aktif rol aldı.

9 Eylül 1947 günü, Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Harvard Üniversitesi’ndeki bir bilgisayarda Hopper ve ekibi testler yaparken programın işleyişinde hatalar tespit ettiler. Hatanın nedeni araştırılmaya başlandığında saat sabah 08:00 idi. Saatler 15:45’i gösterirken sonunda hatanın nedeni bulundu. 70 numaralı rölenin F panelinde sıkışmış olan bir güve bilgisayarın yanlış sonuç üretmesine neden oluyordu. Güve yerinden çıkarılarak bilgisayar böceklerden arındırılmış oldu. Yapılan işlemin günlüğü ve çıkarılan böceğin fotoğrafı halen donanma web sitesinde http://www.history.navy.mil/photos/images/h96000/h96566k.jpg adresinde sergilenir.

Grace Hopper bu olaydan sonra bilgisayar programlarında oluşan hataları böcek anlamına gelen "bug" sözcüğü ile ifade etti. Hataların düzeltilmesi işlemini ise böcekten arındırma anlamına gelen "debug" olarak adlandırdı. Günümüz bilgisayarları bir böceğin yaşaması için çok uygun olmasa da, dünyadaki tüm bilgisayar uzmanları bug ve debug terimlerini kullanmaya devam ediyorlar.

8 Aralık 2013 Pazar

Ray Tomlinson

Tomlinson klavyesine uzun uzun baktı. Tüm harfler, rakamlar, özel karakterler, parmaklarının ucundaydı. Yıl 1971, tek bir parmak hareketi ile dünyada onlarca yıl boyunca milyarlarca insanı etkileyecek bir şey yapacağını biliyor muydu? Hiç sanmam. Saniyeler sonra klavyede istediği tuşu bulmuştu.

Yeryüzünde elektronik posta adresine sahip olmayan kaç insan vardır? Bu satırları okuyanlar arasında, kaç kişinin yalnızca bir elektronik posta adresi vardır? Posta adreslerimizde kullandığımız “@” işaretinin temeli, Raymond Samuel Tomlinson tarafından o tek parmak hareketi ile atıldı, usulca, sakince ve zekice. Amaç, elektronik postayı ileteceğimiz kişi adını makine adından ayırmak idi.

Yıllarca, bir ürünün her biri için fiyat belirtmek üzere kullanılan “@” işareti yeni bir anlam kazanmış ve belki de sonraki yüzyılların en çok kullanılacak simgesi haline dönüşmüştü.

Ray Tomlinson, kendi hikayesini http://openmap.bbn.com/~tomlinso/ray/home.html adresinde anlatır, birkaç dakikanızı ayırıp okumanızı öneririm.

1 Aralık 2013 Pazar

Hertz

Evinizdeki bilgisayarın işlem gücünü nasıl ölçersiniz? Basit gibi görünen bu sorunun yanıtı oldukça karmaşıktır. Bir bilgisayarın işlem gücü, İngilizce'de "Merkezi İşlem Birimi" anlamına gelen "Central Processing Unit" tarafından sağlanır. Bu birime aynı zamanda mikroişlemci de denir ve yerine yaygın olarak CPU kısaltması kullanılır.

Bir mikroişlemcinin ne kadar güçlü olduğunu iki temel faktör belirler: mimari ve çalışma hızı. Mimari konusu başlı başına bir yazı konusudur. Bu yazıda ise çalışma hızına değineceğim. Kahramanımız ise 123 yıl önce yaşayan Heinrich Rudolf Hertz.

Yazar ve senatör bir babanın oğlu olarak Almanya’nın Hamburg kentinde dünyaya gelen Hertz, gençliğinde dil ve bilim meraklısı idi. Arapça ve Sanksritçe öğrendi. Bilim ve mühendislik alanlarında öğrenim gördü ve ünlü Kirchhoff’tan dersler aldı. Maxwell’in teorisinden yola çıkarak elektromanyetik dalganın algılanması üzerinde çalıştı ve sinüzoidal dalga şeklinin bulunuşuna önayak oldu.

Hertz, günümüzde tanım olarak saniyede titreşim sayısını ifade etmek için kullanılır ve Hz kısaltması ile gösterilir. Elektrik sinyallerinde ülkemiz standardı olan 50 Hz, sinüs dalgası şeklinde görünen elektrik akımının saniyede 50 kez titreştiğini ifade eder.

Her mikroişlemci, yürüttüğü komutların senkron bir şekilde olabilmesi için kuvars bir titreşimciye ihtiyaç duyar. Bu titreşimci, saniyede milyonlarca, hatta milyarlarca kez titreşerek mikroişlemci ile veri yolları ve diğer arabirimler arasında uyumu sağlar. Tipik olarak kabiliyetleri kısıtlı olan mikroişlemciler, saniyedeki titreşim sayısı kadar komut yürütebildiğinden, karmaşık işleri bir çırpıda bitirir. İşte, saniyede milyon titreşim anlamına gelen MegaHertz (MHz) ve milyar titreşim anlamına gelen GigaHertz (GHz)’ in anlamı budur.